21 Şubat 2009 Cumartesi

Martılar Neden Hep Denizin ÜStünde Uçarlar.. :)

Bir gün deniz aşr-ı ülkenin bir kralı ve bir de prensesi varmış. Prenses
dünyalar kadar güzelmiş. Kral ona bakılmasını yasaklamış. Prenses şehirde
dolaşacağı zaman halk eğilip gözlerini kapatır, ya da evlerine kaçışırmış.

Onu görmenin bedeli ise ölümle cezalanmakmış. Günlerden bir gün yine
prenses dolaşmak için çıktığında; fakir bir köylü delikanlı her şeyi göze
alarak başını kaldırmış ve prensesle göz göze gelmişler... Delikanlı o an
prensese inanılmaz bir aşkla tutulmuş. Prensesin derin bakışlarının da boş
olmadığını düşünmüş ve gözüne bir daha uyku girmemiş. Fakir delikanlı
ölümü bile göze almak pahasına, prensesi bir kere daha görmek için
uğraşmış durmuş. Bu arada güzel prenses de ona tutulmuş onun zarar
görmemesi için günlerce kendini saraya kapatmış. Sonunda dayanamayan
delikanlı her şeyi göze alarak gizlice sarayın bahçe duvarına tırmanmış ve
prenses ile bir kere daha göz göze gelmişler, gelmişler ama tüm çabalarına
rağmen muhafızlara yakalanmış. Kralın karşısına çıkarılanca, delikanlı
öleceğini bile bile aşkını dile getirmiş.

Kral tam ölüm emrini vereceği anda prenses yalvarmış. Kızının yalvarışına
dayanamayan Kral da delikanlıya başka bir ceza vermeye razı gelmiş. Hemen
bir gemi hazırlattırıp, gidilebilecek en uzaktaki adaya bir fener
yaptırmış. Fakir delikanlıyı da o adada yalnız yaşamaya mahkum etmiş...

Aradan daha bir kaç ay geçmesine rağmen prensesi unutamayan delikanlı
aşkını kağıtlara dökmüş ve martılara anlatmaya başlamış... Artık tüm
martılar fakir delikanlının prensese olan aşkını bilir ve yazdığı
mektupları prensese götürür olmuşlar... Zamanla prensesin de yazmış olduğu
mektupları getiren martılar aracılığı ile iki gencin arasındaki aşk iyice
büyümüş. Ta ki... Bir sabah sarayın bahçesinde kahvaltı yaparken prensesin
odasının penceresine ağzında bir mektupla konan martıyı kralın görmesine
kadar. Çok şükür korkulan başa gelmemiş... Martıların bile aracı olduğu
böylesine büyük aşkı anlayamadığı için kendisinden utanmış ve ağlayarak
kızına sarılan kral, delikanlının kızıyla evlenmesine izin vermiş.

Bunu duyunca çok mutlu olan prenses hemen delikanlıya bir mektup yazmış ve
olanları anlatmış. Bu arada mektubu götürmek için bekleyen martıya da tüm
martıların düğünlerine davetli olduğunu söylemiş. Buna çok sevinen martı
mektubu bir an önce ıssız adaya götürmek için yola çıkmış. Tam yolu
yarılamışken yanından geçen bir kaç martı arkadaşına haber verip hepsinin
düğüne davetli olduğunu söylemek için gagasını açtığında mektubu düşürmüş.
Tüm martılar hep birlikte mektubu aramaya başlamışlar. Fakat bir türlü
bulamamışlar...

Bu arada prensesten mektup alamayan aşık delikanlı, yazmış olduğu
mektupları göndermek için bir tek martı bile bulamamış... Biraz ilerisinde
uçuyorlar fakat yanına gitmiyorlar ve mektubu armaya devam ediyorlarmış...

Prensesin kendisini artık unuttuğunu, istemediğini, martıların da onun
için yanına gelmediğini sanan delikanlı üzüntüsünden sonunda kendisini
fenerden kayaların üzerine atarak intihar etmiş. Olanlardan habersiz
kralın gemisi adaya vardığında fakir delikanlının soğuk bedeni ile
karşılaşmışlar...

İşte o gün, bugündür, martılar o mektubu ararlar. Mektubu bulup, o
inanılmaz sevgiyi geri getirebileceklerine, her şeyi düzelteceklerine,
inanarak hep denizler üzerinde uçuşup dururlarmış...

Hiç yorum yok: