14 Ağustos 2009 Cuma

Bir bilim adamının bilimdışı halleri



Celal Şengör'ün söylediklerine bakarsak, karşımızda bir dâhi var.
Mehmet Ali Kılıçbay


Herkes, koşulların ürünü olarak birden fazla "ben" taşır. Fransız sosyolog Edgar Morin (1921), bunu, insanın sapiens (bilge, akılcı) olduğu kadar demens (akılcı olmayan, hatta deli) de olduğunu ve aşırı karmaşık bir yapılanma içinde bulunduğunu söyleyerek açıklamaktadır.

En büyük bilimsel gelişmelerin altında imzası olanların da demens yanı var. Sanatçılar da bundan kurtulamıyor. Şaheser resimlerin sahibi Vincent van Gogh, kendi kulağını kesmişti. Fransızca'nın en güzel şiirlerinden bazılarını yazan Charles Baudelaire, yatağı ısınınca soğuk başka bir yatağa geçerdi vb.

Dünyaca bilinen iyi bir jeolog olduğundan kimsenin kuşku duymadığı Celal Şengör, Pazar Milliyet'te Devrim Sevimay'la görüşürken, bir bilim adamı (sapiens) olarak, "Bilimin tek ilgilendiği şey, gerçekle uyumlu mu değil mi, bu kadar... En ufak hümanist, etik bir düşünce olamaz. Olduğu an mahvolur bilim. Sosyal bilimler onun için adam olamıyor zaten. Çünkü etikle bilimsel sorunları karıştırıyorlar" diyor.

Ama "bir Timur hastasıydım. Hatta ilkokul beşinci sınıfta Timur yüzünden kovuldum. Çünkü hocama 'cahil' dedim. Ankara Savaşı'nın iki-üç saatte bittiğini bilmiyordu" da deyiveriyor. Oysa Ankara Savaşı'nın hangi yılda olduğunun bilinmesine rağmen günü bilinmez. Farklı kaynaklara göre bu savaş, 1402 yılının 20 Haziranı ile 29 Temmuzu arasında bir tarihte meydana gelmiştir. Çarpışma, bir rivayete göre sabah altıda, bir başkasına göre onda başlamıştır. Ama gece yarısı sona erdiği kesindir. Yani iki-üç saat değil, 16-18 saat sürmüştür.

Karl Popper'dan alıntı yaparak, "Belki bilim, bir şeyin doğruluğunu ispat edemiyor, ama yanlışlığını ispat ediyor" diyen Şengör, "Ankara Savaşı iki-üç saat sürdü" bilgisini kesin, ispatlanmış kabul ederek, hocasına cahil diyebiliyor. Haydi bunu söylerken çocuktu, ama şimdi koskoca ünlü bir bilim adamı olarak ileri sürdüğü "Marx'ın dedikleri zırvadır" önermesine ne demeli?

Bu sözün açık anlamı, "Marx'ın bütün söyledikleri istisnasız zırvadır". Yani Marx ne söylediyse ve iddia ettiyse bunların hepsi yanlışlanmıştır.

Karl Marx (1818-1883). İlk eserini yayınladığı 1835'ten, ölümünden sonra 1896'da Friedrich Engels tarafından yayınlanan Kapital'in 3. cildine kadar olan 61 yıl içinde, Sovyetler'in 45 cilt halinde topladıkları 30 bin sayfadan fazla tutan binlerce kitap, makale ve mektup yazmıştır. Bu durumda Şengör, bunların hepsini okumuş, test etmiş, yanlışlamış ve zırva olduğunu anlamıştır. Bir insanın Marx'ınki gibi yoğun eserleri okuyabilme hızı saatte 20 sayfa olduğuna göre, bu iş için 1500 saatini vermiştir. Günde beş saatten 300 gün. Bu arada, Marx'ın sosyoloji, iktisat, siyaset, tarih, felsefe, hatta matematik gibi çok sayıda alana yayılan araştırmalarını inceleyip, yanlışlayabilmek için bütün bu disiplinlerde ustalık da kazanmıştır. Bir insan tek bir disipline ancak dört yılda hakim olmaya başladığına göre, bu işe de 40 yılını vermiştir. Bu arada jeoloji profesörü de olmuştur.

Karl Marx'ın devasa eseri, daha ilk günden beri didik didik ediliyor ve her ölümlünün başına geldiği gibi, onun da birçok yanlışı elbette bulunuyor. Ama Marx'ın ürettiği emeğin ürününe yabancılaşması, artı-değer, sömürü oranı, kâr hadlerinin düşme eğilimi ve daha onlarca kavram ve teorik alet, bugün hâlâ birçok sosyal bilimde başarıyla kullanılıyor.

Celal Şengör, "Bilime en çok katkısı olan millet Almanlar'dır denebilir mi" sorusuna, "tartışmasız, kesin" diye cevap vererek tam bir "sosyal bilimci tavrı" sergiliyor. Bu soruya cevap verebilmek için önce, "bilim nedir" ve "bilime katkı nedir" sorularına net cevaplar vermek gerekir. Ardından, bilime yapılmış olan katkıları, yapanların uluslarına göre tam sayıma tâbi tutmak gerekir (tabii bu arada örneğin Einstein'ın Yahudi mi, Alman mı, İsviçreli mi yoksa Amerikalı mı kabul edilmesi gerektiğinin çözülmesi şarttır). Bu ise tek bir kişinin tek bir ömre sığdırabileceği bir iş değildir. Ve asıl önemlisi, bilim ulus-üstü bir alandır. Kimin elinin kimin cebinde olduğunu bilmek pek kolay değildir. Örneğin Alman Freud, Fransız Charcot olmasaydı, olamazdı. Keza Alman Kepler, İtalyan Galileo ve Polonyalı Copernicus olmaksızın düşünülemez ve daha binlercesi sayılabilir.

Tabii Celal Şengör'ün daha 14 yaşındayken II. Dünya Savaşı'na dair, "o yaşta 149 cilt kitap okumuştum" dediğini gözardı etmemek gerekir. Derslerine çalışacak, oyun oynayacak, başka kitaplar okuyacak ve bu arada 149 (indirimli satışlardaki fiyatlar gibi, neden 150 değil?) II. Dünya Savaşı kitabını devirecek. Karşımızda bir dâhi var. Dâhiler, biz ölümlülerden farklıdırlar.

Hiç yorum yok: