10 Ağustos 2009 Pazartesi

Ne çok kahve telvesi kalmış ömrün ucunda...

Ne çok kahve telvesi kalmış ömrün ucunda...


İsmin çağladı bir erguvan zamanı. Bir kış gecesiydi, yüreğimizde sevda yanığı. En çok kandırdığımız kendimizdi o yıllar, en çok sevdiğimiz ise yanmış sütün kaymağı...

Ne çok zaman geçmiş meğer ''öyleydi'', ''yapardık'', ''severdik'' ile biten cümleleri kurmaya çabalayıpta birden kendini anıların seyrine dalarken gördüğünde... Meğer di-li geçmiş zaman ne çok kulak çınlatırmış dilbilgisinde. Ne çok kahve telvesi kalmış ömrün ucunda, kırk yılını doldurmamış. Meğer hayat ne çok ''meğer''li cümleler kurdurturmuş insana.

Tütsülesem günlerin acısını, yüreğime batmaktan vazgeçer mi? Bunca yıl sonra bülbül gülden başka bir yar seçer mi?

Üflesem odamı aydınlatan ateş zerreciklerini, bana kalan yalnızlığım olacak. Ömrün tiyatrosu seyircisiz geçmiyor. Kah ağlatıyor oynayanlarla beraber izleyenlerini, kah güldürüyor. Ama öyle bir sahne ki hayat, şerefle terkedersen seni ayakta alkışlatıyor. Gerisi yattığın yerden kimseye hissettirmeden senin için göz yaşı dökenleri selamlamak ve kapanan perdeler...

Özeti bu hayatın, insanı ön plana çıkartır ama hayat hep kendini erteler....


Elif SEZGİN

Hiç yorum yok: