7 Ocak 2009 Çarşamba

Üç vakit..Üç hece..Üç tas

Falcının anlattığı kadar cümle kurabiliyorum karşında.
Hep aynı şeyler… Küle dönme zamanı üç vakte kadar…
Zamanı parçalar halinde önüne seriyorum.Bütünlüğü yakalamak mümkün değil, olmadı , olmasını diliyorum.Hayırsızlığımı hatırlatıyor kahvenin telvesi…
Kara üstüne karalar bağlıyorum, kararsızca…Acabadan kümelenmiş yüreğimin kabarması…İki parmağımla tutunduğum kahve fincanı, çaresizliğimi savunur zararsızca…

Firari gecelerimde ay ışığına ortak olan fikrimin penceresi, susuzluğumu fısıldar kulağıma.
Fincanımın ters-düz edilmiş halinden kaçamak sabahlar biriktiririm.
Uçurumlar konar göz bebeklerime, uzaklığımı tırmanırım, parmaklarım kırmızıya bulaşır, toprağa ve taşa yeminlerim ulaşır.İnfaza yakın bu halim okunur kahvenin telvesinde, bendeki ne varsa, ve ne olmamışsa tüter buram buram…
İki parmağımla tutunduğum sigara dumanı, hasretimi heceler, du-ra-mam…

Ruhumun kayıt bilmezliğinden hovarda zamanlarımı kovalıyorum.Dudağımın kenarından yorgun sular süzülüyor, elimin tersiyle siliyorum.
Fiyakası askıya alınmış acılarımı kullanıyor beli hayata bağlanmış hayatın kuklası…Ne yazık! Onu da yazıyorum.Gölgesi gölgeme vurmuş yaratılanlardan öğrenirim sevmeyi, gülüşüme perde olan hüzünleri tanırım, her zamanda…
Her meclis duygularımın pazar yeri.Düşüncemi satarım köşesi belli olmayan dilenciye...
İmdat dilendiğim anımda, yanımda ne pazaryeri ne köşesi belli olmayan dilenci…
Ne acı! Bunu da yazıyorum…
İki parmağımla tutunduğum kalem, huzurumu döküyor eteklerime, taş(lan)ıyorum…

Üç vakit…Üç hece…Üç taş…

Üç vakit kaldı kıyamete…
Yer, yüzüme imkansızı kör bıçakla öğretiyor.
Konuşma ne olur! Benim dudaklarım kanıyor.Rüyamda ismini öğrettiler üç defa…
Dünyamda sana yer bırakmadılar.Konuşma ne olur! Uykuma misafirim ol ve yüreğime…
Taşı kesmeyen kalemin sahibi benim.Görgüsüzlüğümü bağışla…
Sevgisizlikten seviyesizleşti azalarım…Sorgusuzca çirkinliğimden bahsettiğim gün…Gülümsediğimin resmini çizeceğim…

Hiç yorum yok: