2 Temmuz 2009 Perşembe

İçimdeki boşluga düş... ben tutarım seni ? |4|

7-8-9-10


İçimdeki boşluğa düş... ben tutarım seni ?
Biliyorsun…
Onun ışıltısını taşıyorum gözlerimde. Ağladığım zamanlarda onun varlığına tomurcuklanıyor damlalar yanakla…
Biliyorum, kahrediyorsun yokluğuma…Saçlarımın senden uzak rüzgâra teslim oluşuna, usulca omuzlarımdan bırakışıma…
Nefesini tut…
Bıraktığın, ve yeni bir nefese ihtiyaç duyduğun anda , ben çoktan yanında olmuş olacağım…

Karşı kıyıdan yükselen nameler ince ince raks ediyor senden uzak bu şehirde…
Attığın her ilmeği özenle saklıyorum…
Bilesin…
Sesinin yükseldiği yerde başlıyor şarkı...
Bir isim ve belki takma adlarda başlayan, düşlerle bezenmiş bir notasın içimde....
İlk ne zaman çağırdımsa yaşama ortak edeceğim coşkunu, işte o zaman başladı mırıldanmaya sessizliğim...


Mağaranın soğuk ve terli duvarlarından başladım saymaya günleri Birinci gün dolunay...
İKinci gün tarifsizlik...
Üçüncü gün bekleyiş...
Dördüncü gün merak...
Beşinci gün isyan...
Altıncı gün kaygı...
Yedinci gün not defteri...

........ve Sekizinci gün düş çarpışması.................

Şimdi düş kanatları kesin takılmıştır uykuna..
İzlemek...
ama uzaktan ama gözün değdiği noktadan...
İçime çarpıyorsa kanatların, varsın özlemin konuk olduğu bir odada inci tanen sana böyle baksın....

Kim bilir hangi deminde, alnına dayadığın elinin huzur bulduğu an...
ve sen şimdi hangi sis bulutunun ardındasın?
Dokunsam tütün yarası ellerimle, kanar mı gençliğin tarihe rest çektiğin yerinden...
dokunsam yâr,
ipek tutuşlarında dolar mısın siyah saçlarımı göğsüne...

Sen yinede; İçimdeki boşluğa düş... ben tutarım seni ?

İçimdeki boşluğa düş... ben tutarım seni ?

Şimdi uyu...

Gece yavaştan salıyorken tiryakiliğini düşlerimizden...
Ben, gözlerim açık uykunda beklerim seni, omuzuma konacağın yerde...
Havası nasıl olur bilmem Fransız akşamlarının....
Aşk tadını bırakır yalnızca bir esinti uzaklardan...
Seyrindeyim henüz çizilmemiş bir akşamın..


İhanete sürgün yaşayacak yaşamlar bıraktım ardımda. Dilimde çözülmemiş tazeliği duruyor saf bir sevdanın.
Oluk oluk kanayan bir yelpazeden yüzüme çarpan serinliğin hemen sonrasında, kaybolmayacak bir anıyı tazeliyor bekleyişlerim...

Gitme...
Taş sokaklarında bırak, avuçlarımızdan yayılan sıcağı...
Yokluğunda viran olur evimin sırnaştığın duvarları...
Gitme sevdiğim...

Akşam vakti, kör duman yalnızlığım...
Yağmurlarda sensiz düşüyorum mazgallara, her yanım yapış yapış...
Üzerime bırakıp hayat tohumlarını, yeni bir bahar sonrasına erteleme bizi birbirimize kilitleyecek kapıların açılacağı günü...
Özleme savurup içimizde tükenen yaprakları, sessiz kalıp içime vurma....

Biliyorum, yalnızca bir defa dokunacaksın isyana...
Sonrası aydınlık...


Özlemin cam aynasından yansıyorum sana, şehrime düştüğün geceden beri....

Sıra sıra... içimdeki boşluğa düş... Ben tutarım seni ?

İçimdeki boşluğa düş... Ben tutarım seni ?

Önce kayboluş, sonra varlık içinde çarpa çarpa varacak bir istasyon arayışı...
....Ve belki dökülen göz yaşlarının dizleri dibinde tütsü kokulu odalarda umuda doğru çizilen kavisli bir yol...
Her çeperde duraksamaya yol veren ayrımlar...
Hazin bir sayfada canlanan yitik can...
Ölü yorum...

Yavaş yavaş...

Su sesinin çevresinden dolaşan gece müziği...
Özlediğim...
Yaprakların kaçmaya müsait savruluşunda, bir yerlerden de olsa tutma isteği...
Kör topal yatacağım bu gece uykuya, bir yanım sensizlikten kalma eksik...
Çiçek pasajı civarında adımların hatırlar mı beni bu kadar yaklaşmışken tenine...?

Döne döne...

Ney sesi sızıyor damarlarımdan içeri...
Uzayan, kavrulan, bir tırnak içi dinginliğinde kendine kapanan bir cümleyim bu gece...
Çok değil; sen gelmeden hemen önce terk ederim tuşların yalnızlığıma 'bu gecelik' ortak yakınlığını...
Hırkamda mızmız bir bekleyiş...
O gelmeden çıkmam diyor teninden....
Söyle, nasıl baş edeceğim sızlayan parçalarımla bu gece...?

...

Başa dönüş...
Aynı sıra...

................Değişmeyen :
Yoksun....İçimdeki boşluğa düş... Ben tutarım seni ?
Hesabı olmayan günlerdi...
Ne yana bıraksam sana dair yazdıklarımı aklımda kalıyordun...
Saatin değişmeyen tonlarında yakalamak uğruna seni, kaç sabah uykusuz kaldım.
Bilmediğim diyarların, yine bilmediğim sevdasına yanaşıyordu ya kalbim, sen bunu hiç bilmiyordun...

Saat 08:15...

Uyanma vakti...
Birazdan gözlerime düşeceksin...
Beklemek hiç bu kadar parlatmamıştı belki de gözlerimi...
Bir görebilsen gözlerimden damlayan seni ve bir anlayabilsem sana koşan adımlarımı...
Anlar mısın?

Saat 08:20...

İşte oradasın... Seni bulduğum yakınlıkta...
Ah İstanbul, nasıl da yakıyorsun senden uzak düşen son bahar ın kızını...
Yanıyorum...

Saat 08:25...

Parmaklarımın cesareti olsaydı sana günaydın derdim.
Geçen günlerin sızısı asılı kalmasaydı; belki canına dokunacak bir cümle bulurdum; ancak olmuyor...
Bu bilinmezlik ve en çok da sessizliğin parçalıyor içimi...
Bak, hemen ordayım... Parmak uçlarına dokunan plastik alaşımlı oyuncağın yakınında...
Dokunsan geleceksin...

Saat 08:30

Gittin...
Bu sabah da varlığımdan habersiz, metalik seslerin arasında kayboldun...

Tutamadım...
Uzaklaştıkça, hep aynı bahçenin, aynı yerinde bekler buldum kendimi...
ve hep uykusuzdum...
....Birazdan
.......dökülecek
...........telaşın
...............adı
..................sensin...

Özlem yükünü boşaltacak ve ben birkez daha senin için biriktirmeye başlayacağım ...

Sahil kenarında tüm umursamaz yanlarıma rağmen, yanıtsızlığınla beni kendine çekmeyi çok iyi biliyordun..

Haylaz bakışlarında hüzünlü bir çocuktun oysa sen...!

Şımarık yanında sıcak bir uysallık, deli dolu bedeninde küsmüş bir adam saklıydı...

Konuşmuyordun...
Oysa ne çok şeyi tükettik biz seninle, gecelerce...

Sen yinede; İçimdeki boşluğa düş... Ben tutarım seni ?
Yaşamın dengeleri ne kadar da farklı...
Bir yerde tıpaçları tıkarken kalbimize; bir yerde açılıyor umulmadık zamanların yaşamsal çarpıntıları....

Özlem yükünü boşaltacak ve ben birkez daha senin için biriktirmeye başlayacağım ...

Sahil kenarında tüm umursamaz yanlarıma rağmen, yanıtsızlığınla beni kendine çekmeyi çok iyi biliyordun..

Haylaz bakışlarında hüzünlü bir çocuktun oysa sen...!

Şımarık yanında sıcak bir uysallık, deli dolu bedeninde küsmüş bir adam saklıydı...

Konuşmuyordun...
Oysa ne çok şeyi tükettik biz seninle, gecelerce...

İçimdeki boşluğa düş... Ben tutarım seni ?

Yaşamın dengeleri ne kadar da farklı...
Bir yerde tıpaçları tıkarken kalbimize; bir yerde açılıyor umulmadık zamanların yaşamsal çarpıntıları....

-İç-imde tuhaf şey...

Uyku-m dizildi geceme...
Kilit tutmaz...
Uykuna yolculuk huzurla başlasın öykü rengim...

Beyaz sayfaların siyah mürekkebinde tanıdım seni...
Çocuksu gülüşlerin şehla bakışlarında...
Hayli zaman geçirmiştim nehir yataklarında. Coşkundu yürek, ve her dem divane...
Savruluşlar yakardı içimden söküp atamadıklarımı...
Ben yanardım...

Yanıla yakıla düştük biz bu gezegenin ikimiz için açılan dilimine...
Aşk onarım tuzaklarında kaybettik dilimize düşen sözcükleri...
Harcadık ve harcadıkça, seneler içinde can verdik...

Koynumda ben savaşı veren, adınla şifrelenmiş bir şehir...
İstesem de giyemediğim bir anlık çırpınışlar...
Sonsuzluğa döşenmiş saplantılı kaldırım taşlarında, tahammülün çarptığı isyan durakları...

İçimdeki boşluğa düş... Ben tutarım seni ?

An'a çalarken yüreğimin sürmesini, sen ansızın kafesimin kapılarını araladın... Beni geri verdin durgun sulara...

Bekle...
Uzak diyarların uykusu hafifliyor artık....
Lime lime edip sensiz nefes almaya mahkûm olduğum bu şehri, yüreğinin kanatlarına konacağım....

Hani taşkın sular vardır ya, alıp götürür aldırmaksızın her şeyi, işte sen de beni alıp götürüyorsun...


İçimdeki boşluğa düş... Ben tutarım seni ?

Hiç yorum yok: